24 Mart 2017 Cuma

ÖĞRENCİNİN OKULDAKİ BİR GÜNÜ

Okula ilk geldiğim gün Gonca geç kalmıştı. Arkadaşlarına sordum niye geç kaldı diye. Öğrenciler bana: “Gonca’nın geçen hafta annesi ölmüş.” dediler. O gün okula geç kalmıştı. Geldiğin de saçları dağınıktı. İşte bu yüzden Gonca’yı gözlemlemeye karar verdim.

Ders sekiz buçukta başladı. Gonca bu gün okula zamanında geldi. Üstü temiz, saçları topluydu. Sırada diğer arkadaşlarına göre biraz daha durgundu.

İlk dersimiz Hayat Bilgisiydi. Dersin başında Gonca’nın yanındaki arkadaşları Gonca’yı yanlarında istemediklerini söylediler. Bunun üzerine Hasan öğretmenimiz Gonca’yı pencere tarafına alarak duruma geçici bir çözüm bulmuş oldu. Ama bu şekilde sorunun çözüleceğini sanmıyorum. Çünkü Gonca annesini kaybettiği için bir psikolojik depresyona girdiğini düşünüyorum. Bence psikolojik yardım alması gerekiyor.

Öğretmenimiz ders başladı. Gonca dersle pek ilgilenmiyordu. Yazılması gereken bir yazı varsa ya tahtaya ya arkadaşlarının defterlerine bakarak yazıyordu. Geçen haftalardaki gözlemlerime göre de okuması da daha yok. Hatta ders içerisinde öğretmen kim okusun dediğinde hemen herkes parmak kaldırdığı halde Gonca hiç oralı olmuyordu. Bir ara öğrencilerden birisi: ‘Gonca okusun’ dedi. Öğretmeniz : ”Gonca daha okumayı bilmiyor.” dedi. Öğretmenimiz daha önce böyle bir şey yaptığını hiç görmedim. Bu hareketler öğrencilerin hem okula hem öğretmenlerine karşı soğumasına sebep olabilir. Öğrenciler olgun insanlar gibi düşünemezler. Arkadaşlarının hatalarını ve eksiklerinin yüzlerine vurabiliyorlar. Ama bir öğretmenin öğrencilerin eksikleri varsa bile direk yüzüne vurulmamalı.

İkinci dersimiz Türkçeydi. Gonca arkadaşlarıyla konuşuyor. Derse hiç karışmıyordu. Öğretmenimiz ya Gonca’nın üzerine gitmek istemiyor ya da ilgilenmek istemiyordu. Öğretmenimiz de hasta gibiydi. Biraz daha durgundu. Ama yine de dersini iyi bir şekilde anlattığını düşünüyorum. Gonca ders yerine daha çok yanında ki Ege ile konuşuyorlardı. Gonca’nın arkasında kader vardı. Kader ile konuşurken yüzü gülüyor. Kendini mutlu hissediyordu. Saçlarına taktıkları tokalardan bahsediyordu. Öğretmenimiz daha çok öğrencileri konuşturmaya çalışıyordu ama Gonca’yla hiç ilgilenmiyordu. Kırk dakikalık dersin neredeyse otuz dakikasını arkadaşlarıyla konuşarak kimi zaman dalgın dalgın duruyordu. Diğer zamanın da ise sorulara cevap veren öğrencileri dinliyordu. Bu hali dikkat çekilmeyecek gibi değildi. Ama yine de öğretmenimiz ya bunu göz ardı ediyor. Ya da Gonca’ya zaman veriyordu. Bence annesi ölen bir çocuğu kendi haline bırakmak büyük bir hataydı.

Teneffüste Gonca’nın abisi Ferdi geldi. Gonca’nın derse karşı neden bu kadar ilgisiz olduğunu sordum. Cevap veremiyordu. Ben de ona tavsiyelerde bulundum. Ben Ferdi ile konuşurken Gonca bizim yanımıza gelmek istiyordu. Ben her seferinde Gonca’ya uzaklaştırıp abisine ne yapması gerektiğini sıkı sıkı tembihledim.

Ben Ferdi ile konuşurken öğretmenimiz hasta olduğundan dolayı son iki dersi bize bıraktığını arkadaşlarıma söyleyip gitmiş.

Üçüncü dersimiz yine Türkçeydi. Dersi Keziban arkadaşımız anlatacaktı. Öğretmenler zili çaldığında hepimiz sınıftaydı. Hep beraber öğrencileri yerlerine oturtup sessizliği sağladıktan sonra dersi arkadaşımıza bıraktık. Arkadaşımız öğretmenimizin verdiği yönergelere uyarak ders anlattı. İkinci dersimizde işlediğimiz parçaya devam etmesini istemişti.

Bu ders saatinde arkadaşımız bütün öğrencilere söz vermeye çalıştı. Gonca’ya da sorular sordu. Arkadaşımızın ders anlatması onlar ve özellikle Gonca için çok farklıydı. Gonca dersi daha çok dinliyordu. Derse katılmaya başlamıştı.

Derse başladıktan on beş dakika sonra kapı çalında bir nöbetçi öğrenci ve arkasında bir adam geldi. Gelen Gonca’nın babasıydı. Gonca babasını gördüğünde çok şaşırmıştı. Ayağa kalktı. Ne olduğunu anlayamadım başta. Niye böyle bir tepki verdiğini ancak babası durumu keziban arkadaşıma anlattığında anladım. Benim Gonca’yı gözlemlediğimi bilen arkadaşım bana baktı. Ben de arkadaşımdan izin alıp. Gonca’nın babasıyla kantine indik. Babası bana durumun ne olduğunu tam olarak anlattı. Durum şöyle:

Gonca’nın annesi altı ay önce kanser hastalığı nedeniyle hastaneye yatmış. Gonca’nın babası olan Kemal Bey eşinin hastalığı nedeniyle işten ayrılmış. Kemal Bey’in şu sözleri beni derinden etkiledi: “Tam altı ay boyunca hastane hastane dolaştık. Öleceğini biliyordum ve altı ay boyunca gözlerinin içine bakarak ölmesini bekledim”

Gonca’nın arkadaşlarına göre daha kötü durumda olduğunu kendisine uygun bir dille anlattım. Ona yardımcı olması gerektiğini anlattım.

Konuşmamız yirmi dakika kadar sürdü. Daha sonra sınıfa geri döndüm.

Son dersimiz matematikti. Arkadaşımdan rica edip son dersi anlatmak için izin istedim. ilk öğretmenlik deneyimimi yapmak istiyordum. Arkadaşım bana işlemem gereken yeri gösterdi. Toplama çıkarma işlemiyle ilgili bir değerlendirme yapmam gerektiğini söyledi arkadaşım. Zil çaldı derse başladım. İlk başta biraz heyecanlandım ama daha sonra kendimi topladım. Derse katılmayan öğrencilere ağırlık vermeye çalıştım. Onların da derse katılmasını istiyordum.

Dersi anlatırken Gonca’yı da gözlemlemeye çalışıyordum. Dersle daha fazla ilgileniyordu.

Değerlendirme sorularından biri şöyleydi: “ Dokuz arı var. Bunlardan ikisi uçarsa geriye kaç arı kalır.” Soru görsel öğelerle desteklenmişti. Bunu bir drama ile gerçekleştirmek istedim. Çocuklara dönüp: “Kim arı olmak istiyor.” dedim. Parmaklar arasında Gonca’nın da parmağı vardı. Goncayı da kaldırdım. Gonca’nın eski halinden eser kalmamıştı. Gonca daha fazla derse katılıyordu. Daha sonra ki soruların hepsine olmasa bile bir kısmına aktif olarak cevap veriyordu. Dersin son dakikalarına gelmiştim. Değerlendirme sorularını bitirmiştim. Yeni soru sorup çocukların canını sıkmak istemedim. Onlara bir fıkra mı söylesem dedim, kendi kendime daha sonra vazgeçtim. Ben her zaman söyleyebilirdim. Onların aktif olarak derse katılmasının yanında sosyal becerilerinin gelişmesi için fıkrayı onların söylemesini istedim. Ama hiç kimseden çıt çıkmadı. Şarkı söylemesini bilen var mı? diye sordum daha sonra. Ege isimli bir öğrencim ısrarla parmağını kaldırdı. Tahtaya çıkardım onu. Atatürk ile ilgili bir şarkı söylemeye başladı. Gonca’nın da bunu söylediğini fark ettim. Gonca ve birkaç kişiyi tahtaya çıkartıp hadi bir daha söyleyin dedim. Bu sefer sınıfın hepsi eşlik ediyordu. Şarkıyı söylerken zil çaldı. Şarkıyı bitirdikten sonra herkes dışarı çıktı.

Ben o gün yaptığım o öğrenci incelemesi ve ders anlatımım da gördüm ki anlamayan derse katılamayan öğrenci yoktur. O öğrenciyi kazanamayan öğretmen vardır…


EmoticonEmoticon